|
metafor
galeri |
|
sandalyeler |
|
hubble |
|
surrealism |
|
man
ray (1890 - 1976) |
|
frida
kahlo (1907 - 1954) |
|
klein
şişesi |
|
öpücükler
("the kiss"es) |
|
roger
dean birleşimi |
|
mc
escher'e yapraklar |
|
turner'dan
kandinsky'ye |
|
metafor
öykü |
|
buldu,
ilk defa mutlu oldu |
|
metafor
şiir |
|
annabel
lee : edgar allan poe |
|
song
of myself : walt whitman |
|
sergi
için şiirler : bülent şen |
|
metafor
yazı |
|
"kısa
öykü ve dilbilimsel eleştiri" üzerine : aysu erden isbn 975-308-383-1 |
|
kandinsky
ve münter |
|
gaudí |
|
frank
lloyd wright |
|
ai
: kubrick'ten spielberg'e |
|
ölüm
ve bakire |
mimar
yunus aran
Ankara.
küçük bir ofis odası .. Bilinen eşyalar: İki koltuk, duvarlar gibi beyaza
boyalı gömme dolap, masa, masanın üzerinde bilgisayar, biraz da kağıt
.. Bugün buradasın. Gündemimiz iş üzerine. Sabah geldin, akşam da döneceksin.
Ama galiba Ankara'ya gece geldin, belki de sabah geldin de bu akşam kalacaksın.
Önce
iş konuşuyoruz. Giyimin her zamankinden daha bir özenli sanki. Gri pantalonunun
yanlarında cepleri var. Üzerinde de güzel bir kazak. Saçların kısa. Püro
içiyorsun. Bana bir iki CD getirmişsin.
Birlikte
çok zamanımız yok. Hepsi hepsi iki üç saat. Daha çok değil. Sadece ikimiziz
odada. Geleceksin diye, başbaşa, sadece ikimiz olalım, kısacık zaman sadece
bizim olsun diye, bugüne iş bırakmamaya çalıştım. Ben de giyimimde özenliyim.
Oturuyoruz.
Kendine güveniyorsun. Öyle öne eğilerek heyecanlı heyecanlı değil de,
arkana yaslanıp, bacak bacak üzerine atarak ve püronu tüttürerek konuşuyorsun.
İş konuştuğumuzu sanıyoruz, ama değil. Seni dinlerken, sana bir şeyler
söylerken dudaklarımda görmemeni istediğim gülümsemelerime engel olmaya
çalışıyorum. Öyle çok şey söylemek, seni öylesine kucaklamak istiyorum
ki .. Yapamıyorum.
Yoksa
yapabildim mi ?
İstanbul.
İki muhteşem konser. Davetiyeler için başının etini yemiştim. İkisi de
AKM'de. İlk gece solo piyano dinliyoruz, hiç ara vermeden. En ön sıranın
ortasında başbaşayız. Koca salon boş sayılır. Galiba maç var. Büyü gibi
bir konser. Ertesi gün yerini konsoloslukla karıştırdığımız, aceleyle
yetiştiğimiz kültür merkezinde söyleşisi var. Gene en ön sıranın ortasındayız,
başbaşayız. Aklımda sorular var. Sen sorarsın ümit ediyorum. Sonra da
'boşver' diyorum: "Cevabını verdi bile." İmzalatmak istediğim
iki sayfayı getirmeyi unutmuşum. Hem getirsem bile imzalatabilir miydim,
bilmiyorum ? Galiba çekinirdim.
Söyleşinin
akşamı, bu sefer de topluluğu ile dinliyoruz konseri. Yerimiz ortanın
ortası. Solo piyano belki çok kişiseldi, ama bu konser tam bir esir alma
durumu.
Belki
de hep böyle olur, tam bilemiyorum, ama konser sonrası o kadar müzikle
doluyuz ki ..
Erken
başlayan konser, erken bitiyor. Seni arıyoruz. Nişantaşı'nda bir yer söylüyorsun.
Önünde buluşuyoruz, ama orası kapanmış. İlk aklımıza gelen yakın bir yere
gidiyoruz. Alt kat daha bize göre. Karşılıklı oturuyoruz. Sense sağ karşımdasın.
Şapkan var, masada iki cep telefonun. Geç saatlere kadar çalışıyorsun
hep. Pizza yiyorsun, üzerine de bolca Tobasco .. Şarap içiyoruz. Sen fazla
içmiyorsun. Gene çalışacaksın sonra.
Hep
konseri anlatıyoruz. Sabırla dinliyorsun. Hoş görüyorsun.
Çıkıyoruz.
Ben öne oturuyorum. Bu arabana ilk binişim. Otelin önüne araba sanki bir
solukta geliyor. Garip bir araba. Sana beğenmediğimi söylüyorum arabanı.
Alınmıyorsun. Hem galiba beğenmediğimi söylemem bile bir tür hoşuna gidiyor.
Gelecek
Cuma doğumgünün. Ama asıl yarından sonrası önemli. Sana Man Ray'in bir
fotoğraf kitabını alıyorum. Bu yarından sonra elinde olacak. İsteğim doğumgününün
bir telefonla geçivermemesi, yanyanalaştırmak amacındayım o gün sizi.
Man Ray bahane, sana seni göndermek istiyorum. Hediyen en çok sevdiğin
olmalı.
Sana
da gelecek Cuma için o çok sevdiğin Arthur C. Clarke'ın orijinal ve ciltli
bir kitabını alıyorum. Bugün Perşembe. Kargo ile yarın elinde olur. Ofisine
gönderiyorum. Sen de Cumartesi Man Ray'i götüreceksin. Kitapların içinde
küçük notlar .. Hoş bir zorunluluk oluşturmak istiyorum üzerinde.
Beceremiyorum
..
Man
Ray'in kitabının kapağında yakın çekim bir kadın yüzü, göz yaşları kristaller.
|