Her öykünün derin yapısında yazarının
değer yargıları, yaşama bakış açısı ve ideolojisi yatmaktadır.
Yazarın bu bakış açısını ve değer yargılarını oluşturan etkenler ise,
onun içinde yaşadığı toplumun sahip olduğu düşünsel akımlar
ve inanç dizileridir. Bunlar öykünün derin yapısında kimi anlam
dizgeleri ve kavramsal yapılar oluştururlar. Çağdaş biçembilim
yazarın özgün dil kullanımlarını inceleyerek bu anlam dizgelerine
ve kavramsal yapılara ulaşmaya çalışır. Böylece hem yazarın değer
yargılarını, bakış açısını ve ideolojisini hem de toplumu etkileyen
inanç dizilerini ve düşünsel akımları keşfetmeye çalışır. Sonuçta
yazarın okuyucusuyla, öykü kişilerinin de birbirleriyle nasıl iletişim
kurduklarını keşfeder. Dolayısıyla, biçembilim bir yazınsal iletişimden
sözeder. Yazınsal iletişim de dilde deneyselliğe ve yaratıcılığa
yer verir (Simpson, 1993:4).
Öyküde yazınsal iletişimin deneysellik
ve yaratıcılık özellikleri iki düzlemde ortaya çıkar: (1)
Öyküde bilgisellik ve (2) Öyküde yazınsal anlam.
1. Öyküde Bilgisellik: (Öyküde
bilgi bütünü ve dağılımı)
Bir öykünün her tümcesinin içinde, öykü
metninin tümüne dağılmış olan bir bilgi bütününün sadece bir parçası
bulunmaktadır. Tüm bu bilgi parçacıkları öykünün izleksel yapısını
oluştururlar. Tümcelerde izlekle ilgili üç tür bilgi saklıdır (Halliday,
1985: 36-39).
A. Öyküde metin düzleminde bilgiler:
Öykü metnindeki sözcük, sözcük öbeği ve tümce gibi dil birimleridir.
B. Öyküde iletişim düzleminde bilgiler: Öyküde yazarın kişilerarası
düzlemde iletmeyi amaçladığı bilgilerdir.
C. Öyküde düşünsel düzlemdeki bilgiler: Öyküde konu ve içerikle
ilgili olan bilgilerdir.
2. Öyküde yazınsal anlam:
Öykünün yüzeysel yapısındaki dil birimleri
derin yapısındaki anlamları ve kavramları dizgeselleştirirler. Hiç
bir dil birimi tek bir kavramı yansıtmaz. Her biri değişik durumlarda
değişik anlamlar kazanırlar. Her birinin birer anlam çerçevesi
vardır (Aksan, 1995: 73-75). Bir dil birimi öyküde birlikte kullanıldığı
diğer bir dil birimine ileriye ya da geriye yönelik olarak kimi anlamlar
aktarır. Öyküde yazınsal anlam üç türlü ortaya çıkar:
A. Sözlük anlamı: Bir dil biriminin
temel anlamı
B. Toplumsal anlam: Bir dil biriminin anlamının toplumsal sınıf,
etnik gruplaşma, bölgesel köken, cinsiyet, yaş, eğitim gibi toplumsal
etkenler tarafından belirlenmesi
C. Etkisel anlam: Dili kullanan kişinin duygularını, davranışını,
eğilimlerini ve belirli bir durumla ilgili olan düşüncelerini yansıtması.
1. Orhan Kemal'in öyküsünde bilgisellik
olgusu daha ziyade iletişim düzleminde ortaya çıkmaktadır. "Ürök
Ninile" karmaşık kurgusu, geriye dönüş yöntemiyle anlatımı ve
özgün dil kullanımıyla bir iletişimsizlik öyküsüdür.
A. Öyküde iletişim düzlemindeki bilgiler
olumsuzdur. Çünkü öykü içindeki kişiler birbirleriyle iletişim
kuramamaktadırlar. Orhan Kemal bu iletişimsizliği özgün bir dil kullanımıyla
okuyucusuna iletmekte ve eleştirmektedir. Orhan Kemal'in eleştirdiği
aile ve toplum içi iletişimsizlik olgusu öyküde şu şekilde
ortaya çıkmaktadır.
(a) Aile içi iletişimsizlik iki şekilde
ortaya çıkmaktadır:
-Başkişinin yetişkinlik döneminde karısıyla
iletişim kuramaması
-Başkişinin çocukluk döneminde kendisine şiddet kullanan babasıyla
iletişim kuramaması
-Başkişinin çocukluk döneminde boyun eğen pasif annesiyle iletişim
kuramaması
-Başkişinin çocukluk döneminde kıskandığı küçük kardeşiyle iletişim
kuramaması
-Başkişinin annesiyle babasının birbirleriyle iletişim kuramamaları
(b) Toplumiçi iletişimsizlik
Başkişinin bilgisizliğini entellektüel
görünerek saklamağa çalışan ukala arkadaşıyla iletişim kuramaması
(c) Çevreyle olan iletişimsizlik
Başkişinin kendisiyle alay ederek güldüğünü
varsaydığı çevre, nesne ve hayvalarla olan iletişimsizliği
B. Öyküde düşünsel düzlemdeki bilgisellik
olgusu içerik ve karmaşık bir kurgu olarak ön plana
çıkmaktadır.
İçerik
Geriye dönüş (flashback) yöntemiyle
anlatılan öyküde başkişi, kendisine acı veren, otuz yıl önceki çocukluk
anılarıyla, içindebulunduğu zaman arasında gidip gelmektedir. Çocukluk
ve yetişkinlik dönemlerinde, çevresine bakış açısında ortak iki eylem
vardır: "Gülmek" ve "inat etmek". Yetişkinlik
döneminde çevresindeki her nesne ve hayvan ona gülmekte ve onunla
alay etmektedir: kiremitler, ahşap evlerin tahtaları, bozuk parkeler,
kuru ağaç dalları, hamallar, fabrikalar ve hayvanlar gülmektedirler.
Bu gülen çevre içinde anıran bir eşek başkişiyi çocukluğuna götürür.
Çocukluk döneminde gülme eylemini gerçekleştiren bu kezde bir kertenkeledir.
Çocuk babasından dayak yedikçe ve ağzından burnundan kan geldikçe
kertenkele onunla gülerek alay etmektedir. Başkişi yetişkinlik dönemine
geri döner. O anda karşılaştığı ukala bir arkadaşına kertenkelelerin
insanla alay ettiklerini bilip bilmediğini sorar. Adam şaşırmıştır.
Başkişi arkadaşının Volter'ın kitaplarını okumayı çok sevdiğini anlayınca
ona Volter'ın kertenkeleler ve eşek anırtılarıyla ilgili ÜRÖK NİNİLE
(elinin körü) adlı kitabını bilmesi gerektiğini ve Türkçe çevirisinin
Milli Eğitim Bakanlığı yayınları arasında olduğunu söyler.
Kurgu
Öykünün kurgusu birbirine geçen üç dünyadan
oluşmaktadır. Bu dünyalar öyküde sırasıyla altı şekilde ortaya çıkmaktadır:
1. Yetişkinlerin gerçek dünyası (Giriş)
Başkişi ve karısının huzursuz aile ortamı
2. Masalsı dünya (Otuz yıl öncesine
geçiş)
Gülen nesneler ve hayvanlar: Gülen eşeğin başkişiyi çocukluğuna taşıması
(yetişkinlikten çocukluğa dönüş)
3. Çocuğun içinde bulunduğu gerçek
dünya (Otuz yıl önceki çocukluk döneminin gerçek dünyası)
Anne, baba ve iki çocuğun oluşturduğu sağlıksız aile yapısı. Çocuğun
eşekten korkan kardeşi yüzünden babasından acımasızca dayak yemesi.
4. Masalsı dünya (Otuz yıl öncesi)
Çocuğun dayak yedikçe onunla alay eden, gülen kertenkele ile kertenkelenin
anne, baba ve kardeşini kendi ailesiyle özdeşleştirmesi.
5. Yetişkinlerin gerçek dünyası (Otuz
yıl sonrası)
Başkişinin arkadaşıyla karşılaşması
6. Masalsı dünya ile gerçek dünya
öğelerinin kesiştiği nokta (Sonuç ve eleştirel yaklaşım)
Başkişinin arkadaşına Volter'in kertenkele ve eşeklerle ilgili bir
kitabının var olduğunu söylemesi
2. Öyküde yazınsal anlam
Orhan Kemal'in öyküsünde dil kullanımlarını
toplumsal ve etkisel anlam taşıyan etkenler biçimlendirmiştir. Bu
etkenler yazarın içinde yaşadığı kesime egemen olan düşünsel akımlar
ile yazarın kendi bakış açısı ve değer yargılarından oluşmaktadır.
Dolayısıyla da öyküdeki dil birimleri, sözlük anlamlarının ötesine
geçerek farklı anlamlar kazanmışlardır.
A. Orhan Kemal'in öyküsündeki dil
kullanımlarına toplumsal anlam katan etkenler şu şekilde sınıflandırılabilir:
a. Toplumsal grup: Aile,
b. Cinsiyet ve akrabalık: Anne, baba, eş, kardeş
c. Yaş: Çocuk, küçük kardeş, yetişkin
d. Eğitim: Bilgisizliklerini örtmeye çalışan entellektüeller
Aşağıdaki örneklerde (1-7), öyküde anne,
baba, kardeş ve eş gibi toplumsal statülerle, akrabalık, cinsiyet
ve yaş etkenlerinin öykü diline nasıl yansıdığı görülmektedir. Sözkonusu
örneklerde aile içindeki iletişimsizlik iki düzlemde ortaya çıkmaktadır.
Başkişinin yetişkinlik döneminde eşiyle olan iletişimsizliği ile çocukluk
döneminde aile üyelerinin birbirleriyle olan iletişim kopukluğu. Bu
aşamada aile üyelerini anne-baba-kardeş-eş olarak sınıflandırmak olasıdır.
Anne:
Örnek 1: "Anne" denilen
esmer, ufak tefek kadın yün örüyordu. Acıdı. Annesi artık "O
adam" gibi "O kadın" değildi. Annesiydi.
Anneciği. O adam madem terslemişti, demek ki annesi de
kendisi gibi terslenmişin biriydi. O adama inat "anneciğim"
diye geçirdi. (Orhan Kemal: 272).
Baba:
Örnek 2: Çocuk hiç sevmiyordu bu "baba"
denilen adamı. Babasıymış. Ne olursa olsun sevmiyordu ki. (Orhan
Kemal: 270).
Örnek 3: "Baba" denilen
beyaz geceliklinin inadına susmadı. (Orhan Kemal: 272).
Örnek 4: Gene o. Beyaz gecelikli "Baba"
denilen. (Orhan Kemal: 272)
Örnek 5: Gecenin kimbilir hangi saatinde
uyandı. "Baba" dedikleri beyaz gecelikli adamın,
"Anne" denilen kadına usul usul anlattıklarını dinledi.
(Orhan Kemal: 272)
Örneklere bakıldığında, anne denilen
o kadın dil kullanımının öykünün sonunda anneciğim, anneciğiyle,
ufak tefek kadın dil kullanımlarıyla yer değiştirdiği görülmektedir.
Öykünün yüzeysel yapısındaki bu değişim çocuğun annesine bakış açısının
nasıl değiştiği hakkında bilgi vermektedir. Öte yandan, öyküdeki baba
figürünün sürekli olarak beyaz gecelikli, baba denilen/dedikleri,
o adam dil kullanımlarıyla tanıtılması da çocuğun bakış açısının
bu konuda değişmediğini göstermektedir. Ayrıca, edilgen eylemlerin
(denilen/dedikleri) kullanılması, sevilmeyen babanın kendisine
toplum tarafından istemi dışında nasıl kabul ettirildiğini göstermektedir.
Kardeş
Orhan Kemal'in kardeşi sürekli
şikayet eden ve "zırlayan" olumsuz bir çocuk olarak tanıtılmaktadır
(örnek 11, 13). Başkişi onun yüzünden babasından dayak yemektedir
ve onu kömürcünün oğlu, çingene masası ve köpek dil
kullanımlarıyla tanımlamaktadır (örnek 10). Ayrıca, başkişi kardeşini
kendisiyle alay ettiğini varsaydığı kertenkeleyle özdeşleştirmektedir
(örnek 14, 15).
Eş
Örnek 6: Kadın homurdandı:
-Kudurmuş bu adam. Bana bak, akşam eve gelir, şişe çek, arkama tendürdiyot
sür dersen... (Orhan Kemal: 269)
Örnek 7: Bak yavrum bu senin baba bir,
anne bir kardeşin, dört yaş küçüğün diyordu annesi. "Baban çok
kızıyor kardeşini sevmiyor diye. Bak o daha küçük!"(Orhan Kemal:
270)
Yukarıdaki örneklere bakıldığında Orhan
Kemal birbirlerine karşıt iki eş örneği sergilemektedir öyküsünde.
Birbirlerinden çok farklı olan her iki kadını, yazar, okuyucusuna
onların kullandıkları dil aracılığı ile tanıtmaktadır. Başkişinin
karısı saldırgan kişiliğini yansıtan bir dil kullanırken, annesi boyun
eğen, nazik ve edilgen kişiliğini yansıtan dil kullanımlarına başvurmaktadır.
Ancak her iki kadın da kendi tarzlarında diğerleriyle iletişim kuramamaktadırlar.
Aşağıdaki örnek toplum içinde insanlar arasındaki iletişimsizliğe
işaret etmektedir.
Örnek 8: Koltuğunda bir kitap gene. Belki
de bilmem kaçıncı yüzyıl filozoflarından birinin boktan çevirisi (Orhan
Kemal: 273)
Örnek 8'de betimlenen kişi ve kitap toplumda
eğitim düzeyinin düşüklüğü, bilgisizliği saklama eğilimleri, üstün
görünme çabaları ve entellektüellik özentisi gibi etkenlerin arkadaşlar
arasındaki iletişimi olumsuz yönde nasıl etkilediğini gösteren örnek
12'ye giriş olarak ele alınabilir.
B. Orhan Kemal'in öyküsünde öykü kişilerinin
dil kullanımları, kişilerin düşünce akışına koşut olan gündelik ve
duygusal dil biçimlerinden oluşmaktadır. Bu tür dil kullanımları
öyküde şu biçimlerde ortaya çıkmaktadır:
(a) Sözcük yinelemeleri (örnek 9)
(b) Yarım bırakılmış tümceler (örnek 9)
(c) Argo ve hakaretli sözcüklerin kullanımı (örnek 10)
(d) Soru tümceleri (örnek 11)
(e) Gündelik dil kullanımını yansıtan diyaloglar (örnek 12).
Örnek 9: Kiremitler kırmızı kırmızı
gülüyor.
Ahşap evlerin tahtaları kara kara ama gülüyorlar gene de, bozuk
parkeler gülüyor, kuru ağaç dalları...Yolun sağına soluna atık kaptıkaçtı
kadavraları, paslı demirler, beyaz beyaz tozuyan un fabrikası,
un çuvalları taşımaktan ağarmış hamallar, kaldırımın kıyısına şarıltıyla
işeyen beygir, düşünen eşek, gülüyor, gülüyorlar (Orhan Kemal:
269).
Örnek 10: Kim ne derse desin ne arkadaş
olabiliyordu ne de kardeş. Olamıyordu. Olamadığı için de babası azarlıyordu
çokluk. Dayak yiyordu hatta dayak yeyip azarladıkça büsbütün uzaklaşıyordu
"kardeş"inden. İnadına: "Kömürcünün oğlu O!"
diyordu kardeşinden ötürü. "Çingenelerden aldık onu!"
diyordu. Dedikçe de babasının azarı artıyordu, arttıkça zulmediyordu
kardeşine "Arap!" diye; "Çingene Maşası",
"Köpek" diye. Sonraları kimselere duyurmadan daha
da artırdı kötü lafları (Orhan Kemal: 270).
Örnek 11: Zırlayan çocuk da kardeşi
miydi? (Orhan Kemal: 270)
Örnek 12: -Peki kertenkeleler
hakkında ne biliyorsun?
- Ben mi?
- Bizden başka birisi var mı burada?
- Kertenkeleler... ama bize okulda kertenkeleleri okutmadılar
ki.
- Kertenkelelerin insanla alay ettiklerini bilir misin?
...
- Koltuğundaki kitap kimin?
- Volter'in.
- Volter'i çok mu seviyorsun?
- O halde Volter'in kertenkeleler üzerine yazılmış bir kitabı
olduğunu da bilmen lazım.
- Bilmiyorum.
- Bilmen lazım dedim. Büyük eksiklik. Kertenkeleler ve eşek
anırtılarıyla ilintili (Orhan Kemal: 273).
C. Orhan Kemal öyküsünde sık sık yinelediği
anahtar sözcüklere kimi etkisel ve toplumsal anlamlar yüklemektedir.
Bu nedenle de öykü içinde sözkonusu sözcükler sözlük anlamlarının
ötesinde çağrışımlara sahiptirler. Orhan Kemal bu sözcüklerin alam
ve kavram alanlarını genişletmiştir. Öykünün içinde çok özel bir yere
sahip olan bu sözcükler iki ad (eşek, kertenkele), iki eylem
(gülmek, inat etmek) ve bir ad tamlamasını (ürök ninile: elinin
körü) oluşturmaktadır. Bu dil kullanımlarının öyküdeki toplumsal ve
etkisel anlamları şu şekilde ortaya çıkmaktadır.
Eşek: Başkişiyi yetişkinlik döneminden
çocukluk dönemine taşıyan, daha sonra da tekrar geri getiren bir etken
(örnek 13-14).
Kertenkele: Başkişinin çocukluk
döneminde kendi zavallığıyla alay ettiğini varsaydığı masalsı bir
yaratık (örnek 14-15)
Gülmek: Alay etmek, umursamazlık
belirtisi olarak kullanılan bu eylemin öyküdeki anlam alanı içinde
mutluluk ve sevinç duyguları bulunmamaktadır.
İnat etmek:Alaylara ve çekilen
acılara karşı direnme, kendini kanıtlamaya çalışmak.
Ürök ninile:Öykünün başlığı olan
bu belirtili ad tamlaması ikinci ve son kez öykünün sonunda ortaya
çıkmakta ve başkişinin alaycı,eleştirel tutumunu ve topluma boşvermişliğini
sergilemektedir.
Örnek 13: Eşek birden anırmasaydı
adam ayılıp kendine gelemeyecekti. Eşeğe baktı, yıllarca öncenin
böyle bir gününde, tıpkı böyle gülen bir çevre içinde birdenbire anıran
bir eşeği hatırladı. Eşek anırmasaydı hatırlamayacaktı
oysa. Hatırladı. Şimdi artık yirmi, yirmibeş, belki de otuz yıl öncenin
ardında kalmış eşek ve ufacık çocuk başlamıştı zırlamaya. Beyaz
gecelikli entarisi içinde iriyarı bir adam öfkeyle koşarak gelmişti.
Çocuk hiç sevmiyordu bu "baba" denilen adamı. Babasıymış.
Ne olursa olsun, sevmiyordu ki!... İşte böyle güneşli bir gündü
eşeğin otuz yıl önce anırışı. Babası beyaz geceliğiyle koşarak
gelmişti. "Gene yılan gibi soktun çocuğu değil mi?"
Oysa eşeğin birden anırışından sonra korkmuştu kardeşi... (Orhan
Kemal: 270)
Örnek 14: Duydu aldırmadı. Kertenkele
de duymuştu bunları. Ona öyle geldi ki, yiyeceği dayağı bekliyor kertenkele.
Kızdı. "Babam beni dövse bile ben gene senden güçlüyüm. Bir sopa,
bir taşla kırabilirim kafanı!"
Kertenkele hep gülüyor sanki yiyeceği dayağı bekliyordu.
Kertenkele bakmasa, gülmese, inadına gibi ufacık dilini
içeri sokup çıkarmasa çabuk çabuk belki de "Ben ağlatmadım onu"
derdi. "Eşek anırdı, korktu. Benim suçum yok." diyebilirdi,
demedi kertenkelenin inadına (Orhan Kemal 271).
Örnek 15: Ufacık avucundaki kanı muslukta
yıkarken kertenkeleyi gene gördü. O kertenkele miydi, başkası
mı? Belki de kertenkelenin kardeşi ya da karısı, annesi...
Ama karısı, annesi olamazdı. Karısı ya da annesi olsa duvar yarığından
dilini çıkararak bakmaz, bakarken gülmezdi. Bu herhalde küçük
kardeşi olacaktı... (Orhan Kemal: 271).
SONUÇ
Orhan Kemal "Ürök Ninile" adlı
öyküsünün karmaşık kurgusu (izleksel yapısı) içindeki bilgi bütününü
ve dağılımını yaratıcı, deneysel ve özgün bir dil kullanımıyla her
tümceye ve her paragrafa ustalıkla yerleştirmiştir. Bu özellikler
yazarın okuyucusuyla güçlü bir yazınsal iletişim kurmasını sağlamaktadır.
Orhan Kemal'in okuyucusuyla kurduğu bu iletişimi oluşturan olgular
öyküde dört ayrı düzlemde ortaya çıkmaktadır:
1. Öykünün derin yapısında bulunan kavramsal
yapılar, anlam dizgeleri
2. Bilgisellik ve kurguda anahtar sözcüklerin kullanımı
3. Toplumsal ve etkisel anlamların yazınsal anlamı biçimlendirmesi
4. Yüzeysel yapıda özgün ve yaratıcı bir dil kullanımı
5. Yüzeysel yapıda özgün ve yaratıcı bir dil kullanımı
Öyküdeki bu düzlemleri kısaca şöyle özetlemek
olasıdır:
1. Öykünün derin yapısında birbirlerini
tamamlayan üç ayrı dizge bulunmaktadır.
A. Yazarın toplumun belirli bir
kesimini başkişinin bakış açısından, onun deneyimlerinden yola çıkarak
betimlemesi
B. Toplumdaki kimi kurum ve ilişkileri
başkişinin bakış açısından eleştirmesi (aile-eğitim düzeni)
C. İnsanlar arasındaki iletişimsizliği
tartışması (aile bireyleri ve arkadaşlar arasında)
Öykünün derin yapısındaki bu üç dizgenin
temelinde ise toplumun belirli bir kesiminin yaşama bakışı, davranış
biçimi ve değer yargıları yatmaktadır ve tüm bunlar öykü başkişisinin
beyin süzgecinden ve dil kullanımından yola çıkılarak okuyucuya ulaştırılmaktadır.
2. Bilgisellik ve Kurguda anahtar
sözcüklerin kullanımı
Orhan Kemal öyküsünü geriye dönüş yöntemiyle
anlatmaktadır. Öykünün kurgusunu iki ayrı dünya oluşturmaktadır. Öykü
boyunca, bu iki dünya, çeşitli şekillerde iç içe geçmekte ve başkişi
birinden diğerine ulaşmaktadır. Yazar öyküdeki bu geçişleri kullandığı
kimi anahtar sözcüklerle gerçekleştirmektedir. Bu sözcüklerin kavram
alanları sözlük anlamlarından daha geniştir. Bunlar öykü içinde ileriye
ve geriye yönelik gönderimlerde bulunarak başkişinin her iki dünya
arasında gidip gelmesini sağlamaktadırlar. Her biri yazarın kurduğu
dünyalarda tekrar tekrar ortaya çıkmakta ve her seferinde bir önceki
kullanımından daha farklı bir anlam taşımaktadır. İşte bu tür dil
kullanımı sayesinde okuyucu başkişiyi izlemekte onunla birlikte hareket
etmektedir. Öyküdeki dünyaların yinelenen dil kullanımları sayesinde
iç içe geçmelerini ve sonunda birbirleriyle kesişmelerini şu şekilde
açıklamak olasıdır:
A. Gerçek dünya öykünün giriş-gelişme-sonuç
bölümlerinde üç kez ortaya çıkmaktadır.
Giriş: Başkişinin yetişkinlik
döneminde karısıyla ve çevreyle olan iletişimsizliğini içermektedir.
Bu dünyada etkin olan bir anahtar sözcük vardır:
Eşek (ad): Eşeğin anırması başkişiyi
çocukluğunda başka bir eşeğin anırdığı ve kardeşini korkutup ağlattığı
zamana taşır.
Gelişme: Başkişinin tüm yaşamını
ve davranış biçimini etkileyen çocukluk döneminin gerçekliğinin anlatıldığı
bölümdür. Bu dönemin anahtar sözcükleri eşek ve kertenkeledir.
Başkişi kardeşinin eşekten korkarak ağladığını ispat edemez ve babasından
dayak yer. Acıyla ağlarken odada daima bir kertenkele vardır.
Sonuç: Başkişi tekrar yetişkinlik
dönemine döner ve ukala arkadaşıyla karşılaşır.
B. Masalsı dünya: Öykünün giriş
ve gelişme bölümlerinde (yetişkinlik ve çocukluk dönemlerinde) iki
kez ortaya çıkmaktadır.
Giriş: Başkişi yetişkinlik döneminde
çevresindeki her şeyin kendisine güldüğünü varsayarak kendine masalsı
bir dünya yaratır. Bu gülen çevrede etkin olan bir eylem vardır: Gülmek.
Herşeyin gülmesi, sevinç, mutluluk ve neşeyi değil,
sadece alay etmeyi çağrıştırmaktadır.
Gelişme: Masalsı dünya başkişinin
çocukluk döneminin gerçekçi dünyasına koşut olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu dünyanın üç anahtar sözcüğü vardır:
Kertenkele (ad): Sürekli dilini
çıkararak gülen masalsı yaratık.
Gülmek (eylem): Kertenkelenin
çocukla alay etmesi.
İnat etmek (eylem): Acılara direniş.
C. Gerçek dünya ile masalsı dünyanın
Volter'in hayali kitabında kesiştiği noktada, hem gerçek hem de masalsı
özellikleri kavram alanları içinde birlikte barındıran eşek
ve kertenkele sözcüklerinin koşut kullanılmaları ve öykünün
başlığının ikinci ve son kez yinelenmesi.
3. Toplumsal ve etkisel anlamların
yazınsal anlamı biçimlendirmesi
Yazarın öykü kişilerine kulandırttığı
dilin oluşmasında toplumsal, etkisel etkenlerin büyük etkisi vardır.
Öyküde yaş, cinsiyet, toplumsal sınıf ve kültürle ilgili olarak verilen
dilsel ipuçları ve bilgiler, okuyucunun, öykü kişilerinin davranış
biçimlerinin arkasında ve kişiler arasında çıkan çatışmaların temelinde
yatan nedenler hakkında çıkarımlarda bulunmasına yardımcı olmaktadır.
Bu durum şu şekilde ortaya çıkmaktadır:
1. Öykü kişilerinin konuştukları dil
gündelik, akıcı, düşünce akışına koşut, toplumdaki konumlarını ve
kültür düzeylerini yansıtacak niteliktedir (örnek 6,7,11,13)
2. Öykü kişilerinin yaşama bakış açılarını yansıtmaktadır (örnek 1-5).
3. Öykü kişileri konuşurken sözcük yinelemeleri, yarım kalmış tümceler,
argo ve soru tümceleri kullanmaktadırlar (örnek 9-11).
4. Yüzeysel yapıda özgün ve yaratıcı
dil kullanımı
Öyküdeki dil kullanımında iki temel özellik
göze çarpmaktadır.
A. Üçüncü şahıs tekil kullanımıyla
anlatım
Orhan Kemal öykü planının dışında kalmaktadır.
Tüm öykü kişilerine "O" adılıyla seslenmekte, onların ne
düşündüklerini, hissettiklerini bilmektedir. Onları dilediğince hareket
ettirme, konuşturma özgürlüğüne sahiptir. Yazar zaman ve mekanla sınırlı
değildir ancak bu tür anlatımda yer yer araya girerek kimi yorumlarda
bulunmaktadır. Diğer bir deyişle, Orhan Kemal üçüncü bir kişinin ağzından
anlatmanın verdiği anlatım özgürlüğünü özgün ve yaratıcı bir biçimde
kullanmaktadır.
B. Söz Sanatları (Anahtar sözcüklerin
simgeselleştirilmesi ve kişileştirme)
Orhan Kemal anahtar sözcükleri sadece
kendisinin yarattığı özel ve özgün simgeler olarak vurgulamaktadır.
Onun simgeleri tek bir öyküde kullanılan ve bir kez daha ortaya çıkmayan
ve gelenekselleşmeyen özgün simgelerdir. Ayrıca hayvan ve nesneleri
de kişileştirmektedir.

KAYNAKÇA
Aksan, Doğan (1995) Şiir Dili ve Türk
Şiiri, Ankara: Engin Yayınevi.
Erden, Aysu (1998) Kısa Öykü ve Dilbilimsel Eleştiri, Ankara:
Gündoğan Yayınevi.
Halliday, M.A.K. (1985) An Introduction to Functional Grammar,
London: Edward Arnold.
Orhan Kemal (1996) "Ürok Ninile" Yağmur Yüklü Bulutlar,
İstanbul: Tekin Yayınevi 3. Basım, ss: 269-274.
Simpson, Paul (1993) Language, Ideology and Point of View,
London: Routledge.
Bu
yazı daha önce aşağıdaki yerde yayınlanmıştır:
Erden,
Aysu (2000) "Orhan Kemal Öyküsünde Yazınsal İletişim, Deneysellik,
Yaratıcılık ve Dil Kullanımı-Bir örnek:"Urok Ninile", Edebiyatçılar
Derneği Yayınlari 18), Ankara: Damar Ltd. Şti. ve Lazer ofset, ss:15-29