Giriş
Yazınsal biçembilim (stylistics) öykülerin
ve diğer sanatsal metinlerin incelenmesinde dilbilim yöntemlerini
araç olarak kullanan bir alandır. Sözkonusu alan öyküde dilbilimsel
sorgulamayı gerçekleştirir. Öykülerin içinde bulunan değer yargısı
dizgelerini ve inanç dizilerini keşfetmeyi amaçlar. Diğer bir deyişle,
dile yansıyan kimi düşünsel akımları (ideolojileri) keşfetmeye çalışır
(Simpson, 4-5).
Yazınsal biçembilimi diğer yazınsal eleştiri
yöntemlerinden farklı kılan, yazınsal biçembilimin öykü dahil tüm
yazınsal metinlerde, yazarların dilbilim kullanımlarını vurgulaması
ve incelemesidir. Çağdaş yazınsal biçembilim incelemeleri belirli
bir "yazın dili"nden değil yazınsal iletişimden sözeder.
Bu yaklaşıma göre belirli bir yazın dili yoktur. Ancak yazınsal iletişim
vardır. Yazınsal iletişim ise dilde deneyselliğe ve yaratıcılığa yer
verir. Bu nedenle de öncelikli bir alandır. İşte bu bakış açısı, yukarıda
sözedilen bu bilim dalını diğer geleneksel eleştiri yaklaşımlarından
farklı bir düzleme çıkarır. Çünkü geleneksel eleştiri "yazındili"nin
özel bir dil biçimi olduğunu savunmaktadır (Simpson, 1993:4).
Haldun Taner öykülerinde yazınsal iletişim
- deneysellik - yaratıcılık özelliklerinin nasıl ortaya çıktığını
(1) öyküde bilgisellik ve (2) öyküde yazınsal anlam
kıstaslarına göre incelemeyi amaçlayan bu araştırmada izlenecek olan
yönteme değinmeden önce, Haldun Taner öykücülüğünün genel özelliklerine
kısaca göz atmak yerinde olacaktır.
Haldun Taner ve Öykücülüğü Üzerine
Öykülerinin tümünde genciyle yaşlısıyla
İstanbul insanını İstanbul'da insan yaşamlarını ve İstanbul semtlerini
anlatan Haldun Taner'in "Türk edebiyatında iyi bir hikaye ve
tiyatro yazarı olarak kabul edilmesinde, sanatının özünde güzel bir
dil, alışılmamış ve ender işlenmiş konular, eserlerinde iyi bir yapı
ve kurgu düzeni olmasının yanında, yazarın kültürel birikimi de önemli
bir yer tutar" (Yalçın, 1995:91). Sıddıka Dilek Yalçın, Haldun
Taner'in Hikayeleri ve Hikayeciliği (1995) adlı eserinde Haldun
Taner'in öykülerinin tümünde ödrt temel nokta saptadığını belirtmektedir.
Bu noktaları Yalçın'ın sözkonusu eserinde sözettiği şekilde özetlemek
olasıdır: (Yalçın, 1995: 78-90).
1. Hikayelere kültür açısından yaklaşım:
Haldun Taner "hikayelerinde iki kültür arasında kimlik arayışı
içinde olan insanımızı tüm yönleriyle" işlemektedir (Yalçın,
1995: 79).
2. Hikayelerinde insanın özünü yakalama: Bu konuda Yalçın şunları
yazmaktadır eserinde:
"Haldun Taner, hikayelerinde insana
ve insanlığa duyduğu derin sevgiyi anlatır. Onun insancıl tutumu,
çağımız insanının gerçeği ile çatışmaktadır... Taner, hikayelerinde
toplum, doğa ve kendi iç dünyası içinde sıkışıp kalan insanının trajedisini
anlatır. Bunun için toplumumuzun her kesiminden insan hikaye kurgusu
içinde yer alır. Özellikle hızlı değişim ve kimlik arayışı içinde
olan kişiler, yaşlı insanlar, kadınlar, aldatılan erkekler, ekalliyet,
küçük insanlar, çeşitli meslek gruplarının temsilcileri... hikayelerin
tipik kişileridir. Görünürde anlatılan, bizim insanımızdır. Ve yazarın
bizim insanımıza yaklaşımı, ona bakışı olumludur." (Yalçın, 1995:
83).
3. Toplumsal değişim: Taner'in
öykülerinde görülen toplumsal bakış açısına Yalçın yine aynı eserinde
şöyle yaklaşmaktadır:
"Haldun Taner'in eserinde görülen
diğer bir temel sorun da, toplumsal, politik ekonomik koşullara paralel
olarak değişen toplumumuzun durumunu vermektir. Çağımızda tüm dünya
hızlı bir değişim içine girmiştir. Yazar bu temel sorunu iki yönlü
bir yaklaşımla anlatır. Taner ilk olarak değişimin kendi toplumumuzda
yaptığı tahribat hakkında bilgi verir, sonra Batı kültürü ve medeniyetinin
bu değişimi nasıl yaşadığı sorusuna cevap arar ve bu değişim karşısında
aksayan yönleri mizahi bir anlatım tutumu ile eleştirir. (84)... hikayelerinde
toplumsal değişimin kültür yönünün ağırlıklı olarak yansıtır."
(86).
4. Devekuşu kompleksi: Taner'in
öykülerinde ortaya çıkan devekuşu kompleksine yaklaşımını yine Yalçın
şu şekilde açıklamaktadır: (1995: 88-89)
"Yazar, tüm eserlerinde bir gerçeği
sorgulamakta ve insanların şartlanmışlıkları üzerinde ısrarla durmaktadır.
Taner, eleştirel düşüncenin toplumumuzda yerleşmemiş olmasına ve insanımızın
kendisine sunulan her şeyi körü körüne kabullenmesine tahammül edemez.
Taner eserden esere şekil değiştirerek de olsa, her defasında egemen
değerleri sorgulamaktadır... (88) Taner devekuşu misali başını kuma
sokan halkı gerçekleri görmeye çağırır. (89)
Haldun Taner'in öykülerinin genel konularını
Yalçın şöyle sınıflandırmaktadır: (1995: 94-150)
1. Yaşlı insanların dünyası - yaşlılık:
(Sebati Bey'in İstanbul Seferi, Sahib-i Seyfü Kalem, Kantar Katibi
Ali Rıza Efendi vb.)
2. Aldatılan erkek ve ihanet: (Allegro Ma Non Troppo, Geçmiş
Zaman Olur ki, İşgüzar bir Polis, Kaptanın Namusu vb.)
3. Ekalliyet: (Beatris Mavyan, Harikliya, vb.)
4. Küçük İnsanlar: (Fasarya, Ases, Ayak vb.)
5. Kültürel Obje Olarak İnsan: (Kızıl Saçlı Amazon, Şeytan
Tüyü)
6. Toplumsal bir Obje olarak İnsan: (Töhmet, Tuş)
7. Doğa: (Heykel, Sonsuza Kalmak, vb.)
8. Yaşam: (Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu, Yalıda Sabah, Piliç
Makinesi, Küçük Harfli Mumluklar, vb.)
Yöntem
Bu araştırmada Haldun Taner'in öykülerinde
yazınsal iletişim, deneysellik ve yaratıcılığı sağlayan iki öğenin
varlığına değinilecektir: (1) Bilgisellik ve (2) yazınsal
anlam. Öyküde bu olguların nasıl ortaya çıktığını kısacak aşağıdaki
gibi özetlemek olasıdır.
1. Öyküde Bilgisellik
Öykülerin derin yapılarındaki kavramsal
yapıları ile yüzeysel dilbilgisi yapıları arasında bir tür ilişki
vardır. Bir öykünün her tümcesinin içinde öykü metninin tümüne dağılmış
olan bir bilgi bütününün sadece bir parçası bulunmaktadır. Tüm bu
bilgi parçacıkları öykünün izleksel yapısını oluştururlar. Halliday
tümcelerin ve öykülerin herbirinin birer başlangıç noktası olduğunu
belirtmektedir. Bu durumu açıklamak için de tümcelerde konuyla ilgili
üç tür bilginin saklı olduğunu savunmaktadır. Halliday bu bilgileri
şu şekilde açıklamaktadır. (1985: 36-39)
A. Öyküde metin düzlemindeki bilgiler:
Öykü metninde sözcük, sözcük öbeği, tümcecik ve tümce gibi dil birimleridir.
B. Öyküde iletişim düzlemindeki bilgiler:
Öyküde yazarın kişilerarası düzlemde iletmeyi amaçladığı bilgilerdir.
C. Öyküde düşünsel düzlemdeki bilgiler:
Öyküde konu ve içerikle ilgili olan bilgilerdir.
2. Öyküde yazınsal anlam
Öykü metindeki sözcük, sözcük öbeği ve
tümceler öyküdeki anlamları dizgeselleştirirler. Bunlar aslında öyküdeki
göstergelerdir. Hiç biri tek bir kavramı yansıtmazlar. Bu göstergeler
değişik durumlarda değişik anlamlar kazanırlar. Bunların herbirinin
birer "anlam çerçevesi" bulunmaktadır (Aksan, 1995: 73-75).
Bir gösterge öyküde birlikte kullanıldığı diğer bir göstergeye kendi
anlam çerçevesinden ileriye ya da geriye yönelik olarak kimi anlamları
aktarmaktadır. Öyküde yazınsal anlam üç şekilde ortaya çıkmaktadır:
A. Göndergesel anlam: Bir sözcüğün
ya da tümcenin temel anlamı, diğer bir deyişle onun gönderimde bulunduğu
bir insan, nesne, soyut bir kavram, durum ya da olaydır (Sözlüksel
anlam).
B. Toplumsal anlam: Bir sözcüğün
ya da tümcenin anlamının sözlüksel olarak değil de toplumsal sınıf,
etnik gruplaşma, bölgesel köken, cinsiyet yaş ve bağlam gibi toplumsal
faktörler tarafından belirlenmesidir.
C. Etkisel anlam: Dili kullanan
kişinin duygularını, davranışını, eğilimlerini ve belirli bir durumda
ya da sürmekte olan bağlamla ilgili olan düşüncelerini yansıtır. Örneğin,
Türkçe'deki eyvah, tüh, vah, oh, ah gibi ünlemlerin etkisel anlamları
vardır.
Kısacası, yukarıda sözedilen tüm bu özellikler
öyküdeki yazınsal iletişimi, yazarın deneyselliğini ve yaratıcılığını,
dolayısıyla da öykünün yazınsal anlamını oluşturmaktadır.
Haldun Taner Öyküsünde Yazınsal Anlamın
Ortaya Çıkışı: Yazınsal İletişim - Deneysellik - Yaratıcılık
Öyküde yazınsal anlamı oluşturan yazınsal
iletişim - deneysellik - yaratıcılık üçlüsünün Haldun Taner'in
öykülerinde nasıl ortaya çıktığı, yazarın "Artırma" adlı
öyküsünden alınan bölümlerin bilgisellik ve yazınsal anlam
konularının alt başlıklarının örnekleri olarak irdelenmesi suretiyle
açıklanacaktır.
Haldun Taner'in "Artırma" adlı
öyküsünün konusu kısaca şöyledir: Öykü iki tip insanın varlığından
sözetmekte ve onların tanımını vermektedir. Birinci tip insan toplumun
zengin ama görgüsüz sınıfının temsilcisidir. Hacı Ağa'nın simgelediği
bu sınıf sürekli olarak müzayede salonuna gidip seçim yapabilmekte
ve değerli şeyleri sırf pahalı oldukları için satın alabilmektedir.
Öykünün başkişisinin simgelediği ikinci sınıf ise, başkalarının mutluluğu
için ve onların seçimleri doğrultusunda yaşayan, onların başarısı
için kendisini basamak yapan ve maddi güce sahip olmayan sınıftır.
Taner yaşamdaki bu ikilem ve adaletsizlik ile müzayede salonlarında
bu iki sınıf temsilcilerinin karşılaşması arasında bir tür koşutluk
kurmaktadır. Çünkü yazara göre yaşam bir açık artırmaya benzemektedir.
Yaşamda olduğu gibi müzayede salonlarında da yerinde ve zamanında
karar vermek gerekir.
1. Bilgisellik: Haldun Taner'in
öyküsünde metinsel, iletişimsel ve düşünsel düzlemlerde ortaya çıkan
bilgisellik olgusu.
ÖRNEK 1: "Kim alırsa alsın, o avukatın,
mühendisin, müteahhidin, doktorun, tüccarın, o kimse kimin, etiketini
oraya koymasını bir çeşit lüzumsuz övünme sayıyorum." (Taner:
78)
Taner'in değerli bir sözlüğü satın alan
Hacı Ağa'nın o sözlüğün değerini bilecek bir insan olmadığını, oysa,
sözkonusu sözlüğün değerini verecek insanın da onu elde edebilecek
parasal güce sahip olmadığını anlattığı "Artırma" adlı öyküsünden
alınan örneğe bakıldığında, sayıyorum yükleminde gizli olan
ve 1. tekil kişi eki -m ile belirtilen 1. kişi adılı ve ana
tümcenin öznesi olan ben sözcüğünün kişilerarası bilgiyi aktaran
bir aracı olduğu için iletişim düzleminde bulunduğu görülmektedir.
Çünkü bu tümcede ben olayı okuyucuya aktaran kişi konumundadır.
Örnekten de anlaşıldığı üzere dilin kişilerarası olma işlevi vardır.
Burada öyküyü anlatan başkişi, düşüncelerini ve toplumun belirli bir
kesimi hakkındaki yorumunu ve eleştirisini okuyucuya aktarabilmek
için öykünün dilini araç olarak kullanmaktadır. Böylelikle de yazar
kendi değer yargı ve eğilimlerini kendisi ve okuyucusu arasında bir
tür ilişki kurma yoluyla öyküsüne yansıtmaktadır. Dilin bu şekilde
kişilerarası olma görevi kişinin hem iç hem de dış özelliklerini ortaya
koymaktadır. Öte yandan, yan tümcenin özneleri olan avukat, müteahhit,
doktor, tüccar sözcükleri ise etiketi koyma işlemini gerçekleştiren
kişiler oldukları için düşünsel düzlemdeki konu durumundadırlar
ve kişilerarası olma özelliğini taşımaktadırlar (Erden, 1998: 56).
Taner'in sözkonusu öyküsü toplum içinde
bulunan ve birbirinden çok farklı olan iki insan tipini tüm yönleriyle
incelemektedir. Öykü aynı zamanda da her iki insan tipinin özünü yakalamaktadır.
Öykünün başkişisi toplumla kendi iç dünyası arasında sıkışıp kalmıştır
ve kendi kendisiyle hesaplaşmaktadır. Bu kişi zamanında ve yerinde
karar vermekte zorlanmaktadır. Bu nedenle de tıpkı açık artırmada
olduğu gibi yaşamında da gerçekten istediği şeyler elinden kayıp gitmiştir.
ÖRNEK 2: "Elimi uzatsam benim olacak
bir vazoya sırt çevirip başkasına kaptırınca onu benden çalınmış
saymak neden?.. Kendi densizliğimden..
Bu huyda bir insan için, artırma yerinden
daha üzücü, daha kahır verici bir yer düşünülebilir mi?
Artırma nedir? Almağa çabuk karar veremediğiniz
bir matahın başkaları tarafından artırılıp gözünüzün önünde
götürüldüğünü görmeğe katlanmaktan başka?... (Taner: 80)
Örnek 2'de öykünün başkişisinin iç dünyası
ile toplum arasındaki sıkışmışlığı arasındaki çatışma hakkındaki bilgi
okuyucuya, soru-yanıt biçiminde iletilmektedir. Soruyu başkişi kendi
kendisine sormaktadır. Yanıtını ise yine kendisi vermektedir. Aslında
başkişinin bu iç hesaplaşması metin düzlemine soru tümceleri
ve bu soru tümcelerine yanıt olan diğer soru tümceleri şeklinde yansımaktadır.
Başkişi ile toplumun diğer sınıfından olan kişiler arasında gelişen
iletişim biçimi soru tümcelerinin edilgen olan yüklemlerinde ortaya
çıkmaktadır:
"çalınmış saymak..."
"başkaları tarafından artırılıp
gözünüzün önünde götürüldüğünü görmeğe katlanmak..."
Görüldüğü üzere çalınmış, artırılıp,
götürüldüğünü yüklemleri edilgen oldukları için, başkişinin kişisel
hatalarının toplum tarafından nasıl değerlendirildiğini göstermektedirler.
2. Yazınsal anlam: Haldun Taner'in
öyküsünde kimi göstergeler kendi anlam çerçevelerinden öykü içinde
ileriye ya da geriye yönelik olarak kimi anlamlar ve çağrışımlar aktarmaktadırlar.
ÖRNEK 3: "Sergilerden çıktığım yok
gibi... Resim, heykel, seramik, elişleri sergisi, ne olursa gidiyorum.
Gidip de bir şey mi alıyorum? Yooo.. Sadece bol bol bakıyor ve hayıflanıyorum.
Evet tam deyimi bu, hayıflanıyorum. Bakıyor bakıyor, satın alınmış
eserlere acınıyorum - Acınıyorum daha yerinde - (Taner: 78)
Örnek 3'te görüldüğü üzere öykünün başkişisinin
kullandığı dil onun duygularını, davranış biçimini, yaşam ve açık
artırma konusundaki düşüncelerini yansıtmaktadır. Bu durumda öyküde
bir etkisel anlam oluşturmaktadır. Bu etkisel anlamı oluşturan dil
kullanımının özelliklerini şu şekilde sınıflandırmak olasıdır:
a. Başkişi gündelik dil kullanmaktadır.
b. Başkişinin dil kullanımı düşünce akışına koşuttur ve bu nedenle
de akıcıdır.
c. Başkişinin dil kullanımı ünlem içermektedir: Yooo
d. Başkişi kimi sözükleri yinelemektedir: bol, hayıflanıyorum,
bakıyor, acınıyorum.
e. Başkişi soru sormakta ve bu soruyu yine kendisi yanıtlamaktadır:
"... bir şey mi alıyorum? Yoooo. sadece bol bol bakıyor..."
f. Başkişi yarım kalmış tümceler kullanmaktadır: "... acınıyorum-acınıyorum
daha yerinde."
Öykünün giriş paragrafı olan Örnek 3'teki
dil kullanımı, öykünün diğer bölümlerine gönderimde bulunmaktadır.
Çünkü sözkonusu bölüm başkişinin bakış açısını, öykünün yer aldığı
mekanı ve toplumun eylemini (eserlerin satın alınması) okuyucuya tanıtmaktadır.
Aslında bu bölüm aşağıda (Örnek 4) verilen öykünün son paragrafının
okuyucuda yarattığı etkisel anlamı tamamlamaktadır:
ÖRNEK 4: "Sırtımda, yeni tersyüz
ettirdiğim pardesüm, içimde yine hiçbir şey almayacağım yeni bir arttırmaya
katılma hevesi, dudağımda hüzünden mi, sevinçten mi ileri geldiği
belli olmayan çarpık bir gülümseme, kabara kabara, oradan, arttırma
yerinden uzaklaştım (Taner: 100).
Örnek 4'teki etkisel anlamı oluşturan
dil kullanımının özelliklerini ise şu şekilde sınıflandırmak olasıdır:
a. Başkişi gündelik dil kullanmaktadır.
b. Başkişinin dil kullanımı düşünce akışına koşuttur ve bu nedenle
de akıcı ve hızlıdır.
c. Başkişi sözcük yinelemektedir: kabara kabara
d. Başkişinin dil kullanımında gündelik dil kullanımına özgür birbirine
gönderimde bulunan sözcükler görülmektedir: Oradan ... arttırma
yerinden uzaklaştım. (Arttırma yeri kendinden önce gelen
oradan sözcüğüne gönderimde bulunmaktadır.)
ÖRNEK 5: "Bir tarafından beğenilmiş,
ayırtılmış kaporası verilmiş, başkası heveslenmesin diye de altına
alanın adresi iliştirilmiş, bir resim, bir kilim, bir vazo, bir ne
bileyim ben, biblo gördüm mü, içimin yağı eriyor. Alana garez oluyorum.
Ossaat gözüm dönüyor. Kim alırsa alsın, o avukatın, mühendisin, müteahhidin,
doktorun, tüccarın o kimse kimin, etiketini oraya koymasını bir çeşit
lüzumsuz övünme sayıyorum (Taner 78).
Yukarıdaki örnekte görüldüğü üzere tümcelerin
anlamları sözlüksel olarak değil de toplumsal sınıf, gruplaşma ve
meslek gibi toplumsal faktörler tarafından belirlenmektedir.
ÖRNEK 6: "Bu vazo var ya, hani şu
kart vizitimin yanındaki demek istiyorlar..." işte onu ben aldım
ahbap... Ben İnşaat Müteahidi Filan Filanım. Adresim kartın sol köşesinde
yazılı. Ayaspaşa'da Gülnur Apartmanının falanca katı. Telefon numaram,
dört yüz doksan dokuz bin, dokuz yüz doksan altı. İşte bu vazoyu oraya
götüreceğim. İstediğim çiçeklerle süsleyeceğim. Benim oldu o artık,
istesen de alamazsın efendi... Avucunu yala, talihine küs, aptallığına
doyma, e mi? (Taner: 78)
Örnek 6 Taner'in öyküsünde toplumsal
anlamı oluştururken deneysellik ve yaratıcılık yetilerini nasıl ortaya
koyduğuna işaret eden özgün bir örnek olarak gösterilebilir. Çünkü
yazar bu bölümde toplumun zengin ve istediğini kolaylıkla elde edebilen
kesimi hakkındaki görüşlerini o kesime ait birinin kendi ağzından
aktarmaktadır.
SONUÇ
Haldun Taner öyküsünü oluştururken öyküdeki
yazınsal iletişim deneysellik ve yaratıcılık özelliklerini, düşünce
akışına uyumlu, hızlı ve akıcı günlük dil kullanımları, soru-yanıt
aracılığıyla kendi kendini sorgulama, yarım kalmış tümceler, sözcük
yinelemeleri ve ünlemler aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Bu durum
da onun öykülerini Türk öykücülüğü içinde dinamik, özgün ve farklı
kılmaktadır.
KAYNAKÇA
Aksan, Doğan Şiir Dili ve Türk Şiiri, (1995) Ankara: Engin
Yayınevi
Erden, Aysu Kısa Öykü ve Dilbilimsel Eleştiri, (1998) Ankara:
Gündoğan Yayınevi
Halliday, M.A.K. An Introduction to Functional Grammar, (1985)
London: Edward Arnold
Simpson, Paul Language, Ideology and Point of View (1993) London:
Routledge
Taner, Haldun "Artırma" Onikiye Bir Var, (1983) İstanbul:
Bilgi Yayınevi, ss. 78-100
Yalçın, Sıddıka Dilek Haldun Taner'in Hikayeleri ve Hikayeciliği,
(1995) Ankara: Bilgi Yayınevi