son hatırladıklarım : çiğdem kayıhan : 01062002  
 

 

Yardım çağrıları ve yakarışlarıydı son hatırlananlar.

Robotun çığlıkları sonunda sessizlikle birleşmiş ve yok olmuştu. Geriye kalanlarsa robota çevrilmiş, parlayan gözlerdi. Parlayan gözler uzun süre kıpırdamadı. Öylesine bakıyorlardı .. Sessizlik robotun üstünde adeta ışıldayarak onu aydınlatıyordu.


Koyu sessizlikte ince bir ses duyuldu ve sonra bir ince ses daha. Parlayan gözler kımıldadı ve sesin nereden geldiğini anlamaya çalışırcasına hareket etti. Bir göz bir yana, bir göz öbür yana, bir başka gözse bambaşka bir yöne bakıyordu. Hızla açılıp kapanan gözler, hareketli gözler, sessiz gözler, bakışlar, bakışlar... Ses nereden geliyordu, bunu içlerinden hiç biri bilmiyordu. Ürperir gibiydiler; ama bir o kadar da anlamsızlık ve boşluk. İnce seslerin duyulmaz olmasıyla yine sessizlik sardı parlayan gözleri.

İnce sesler, robotun çığlıklarının yankılarıydı. O kadar derindi ki robotun çığlıkları, bir çok kez yankılanmıştı. Robotun bu son çığlıkları sadece dakikalara değil, aynı zamanda hafızalara da kazınmıştı sanki. Robotun son dakikalarını o kadar iyi anlatıyordu ki çığlıkları, üzülmemek, acımamak olanaksızdı. Yine de gözler donuklaşarak bakmaya devam ediyordu. Ne bir yaş süzülüyordu gözlerden, ne de anlamlı bir bakış. Gözler sonsuza kadar öyle kalabilir, öyle boş bakabilirdi. Zaten o bakışlar adeta sonsuzluktu. Bakışları anlamak için uzayın derinliklerine, oradan kara deliklere dalmak gerekirdi. Boşluğu anlamak için boşluğa...


Robot bir anda yere yıkıldı. Yere düşmesi kulakları hırpalayan türdendi; ama gözler yine kıpırdamadı. Bir göz vardı içlerinde, diğer gözlerden biri. Bu gözün içinde robotun yere düşüşü tekrar tekrar gözüküyordu. O göz, düşüşü belki milyonlarca kez izlemişti, yine de kapanmamış ve izlemeye devam etmişti. Bütün gözler robotun yıkılışını defalarca izledi, defalarca yaşadı.

Robot yerde, hareketsiz yatıyordu. Sonra bir göz kıpırdadı ve robota yaklaşmaya başladı. Çok yavaş ilerliyordu, sessizliği bozmak istemiyor gibiydi. Diğer gözler de robota doğru ilerlemeye başladı. Onlar da tıpkı robot gibi yavaş, onun gibi sessizdiler... Zaman ilerliyordu ve gözler robota yaklaşıyorlardı. Sonunda gözler robotun etrafında bir daire oluşturdu ve daha çok parlamaya başladılar. Bütün gözlerde ince birer çizgi oluştu. Çizgiler belirginleştikçe, gözlerin kalan kısmı yok oldu. Çizgiler birleşti ve tam bir daire biçimlendi. Artık robotun etrafında sadece bir daire gözüküyordu.

Parlayan çizgi, yeşilleşti, daha çok parladı ve bir anda robotu kapladı. Işıktan başka hiç bir şey gözükmüyordu. Silindirik yeşil bir ışık vardı, bir de sessizlik. Işık gitgide saydamlaştı ve sonra yok oldu. Robot da yok olmuştu. Gözler eski parlaklıklarını aldılar. Bir anda her yer aydınlandı. Gözler kamaştı ve bir an için ne yapacaklarını bilemediler. Sonra gözler sıraya girdiler, aydınlıkla bütünleştiler ve gözükmez oldular.

Yavaşça eskiden robotun bulunduğu yere doğru ilerledim. Yakınlaştım, etrafıma baktım ve sonra hatırladığım tek şey yerlere döküldüğümdü.

Diğer gözlerin beni görmemesi için çok uğraşmıştım. Bunun nedeni sadece içimdeki acıdan kurtulmak, acımı yerle paylaşmaktı. Robotun, ya da anlamsız bakışların nerede olduğunu bilmiyordum. Hiç bir zaman kendimi onlardan biri gibi hissetmedim. Onların hisleri var mıydı, bilmiyorum. Benim var mıydı, onu da bilmiyorum. Belki hisler robotlarla yok oldu, belki de insanların yok olmasıyla zaten yok olmuştu.

O gün gördüklerimi her anımda hala görüyorum; robot, ışıklar ve yaşlar...