Her şey 78502 yılında
başladı ve ben de size gerçekleşen acı olayları anlatmakta kendimi sorumlu
hissettim...
Yıl 78502. Dünya'daki
son iç savaş ve sonsuz karanlığa ulaşan ölümsüz kayıplar. Tarihin başlangıcından
itibaren savaşan insanlar sonunda savaşa bir son verdiler; son bir savaşla
birlikte. Bu savaş dünya tarihini alt üst ettiği gibi, evrenimiz için
de önemliydi ..
Savaşın ne anlamı
olduğunu asla anlamayan biz Nebula galaksisindeki veronlar yaşamımıza
bir anlam aramıyorduk, ölümsüz olmayı ise hiç istemiyorduk, çünkü bazan
yaşam oldukça uzun geliyordu. Özellikle de insanların savaşlarını, nebulalıların
isyanlarını gördükten sonra.
Ben hiçbir zaman
bilinmeyeni merak etmedim. Şimdiye kadar gördüğüm en korkunç olay ise
dünyanın sonuydu; ama sanırım bu birçoğu için iyi de oldu, çünkü dünyalılardan
oldukça rahatsız olmaya başlamışlardı; ama ben değil. Ben insanlara
önem veriyordum.
Biz veronlar dünyalılardan
oldukça farklıyız, onlar kadar kısa boylu ve çelimsiz değiliz. Üstelik
her birimiz farklı renklerdeyiz ve görünüşümüze çok önem veriririz.
Zamanla farklılaşmayız, böyle biçimlenir, böyle yaşar ve böyle ölürüz.
Ölüm bizim için bir son değildir, bir kurtuluştur ve bizler ölmek için
doğar ve öleceğimiz günü şenliklerle kutlarız. Ne de olsa insanların
kutladıkları, ölüm günleri değil, doğum günleriydi, belki de yaptıkları
en büyük yanlış buydu. Ben nedense dünyalılarla çok ilgilenmişimdir,
aslında birkaç da dünyalı arkadaşım oldu; ama o kadar bencillerdi ki
çabuk geçmesini istediğim birlikteliklerimiz uzadıkça uzuyordu doğrusu.
Garip canlılar şu
dünyalılar, hem insanlar, hem de tiponlar.
Dünyadaki bu son iç savaşın sonunda, insanlarla birlikte dünyada yaşayan,
ama onlara düşman olan tiponlar, üstün zekaları ve akıl almaz yetenekleriyle
insanları yendiler. Savaş dediğin nedir ki zaten ? Bir tür yetenek sergilemesi
değil mi ? En azından öyle olması gerekmez mi ? Her neyse, bırakalım
bu konuları. Savaş; gerisinde bir çok ölü gezegen bıraktı, insanlar
çoktan yok olmuşlardı ve tiponların da soyu tükenmek üzereydi; dünyada
yaşayamamak zor olmalıydı onlar için herhalde.
Onlara değer vermeyen
her şeye fazlasıyla önem verdi zavallı insanlar.
Benim gerçekleştirmem gereken bir görevim var. Sanırım buna birkaç dakika
ayırmalıyım; ama ilk başta beni tanımanızı isterim. Benim adım V. Vera,
numaram 500245. Ben diğer veronlardan oldukça farklıyım aslında. Veronlara
yardım etmeyi de kendime bir uğraş edindim. Yere kadar uzun kızıl saçlarım
var ve kara gözlerim, açık bir tenim, kırılgan bir harperim var. Bunların
hepsi benim seçimim olsa da, kırılgan bir harperim olmasını ben istemedim
aslında. Bazen bir harper yerine insanlarınki gibi bir kalbim olmasını
istiyorum ve kimi zaman da gezegenimizi bir çocuğun gözlerinden görmeyi
arzuluyorum. O kadar saf görebilmeyi düşlüyorum ve karanlıkları belki
bir gün aydınlatabilir miyim diye düşünüyorum.
Gece, karanlıkların
içindeki sandığımın başında eğilip, kimi zamansa uzanıp, yıldızları
izliyorum. Çevremi sarmış ışıkların ortasında dansedip, zaman zaman
kayboluyorum ve bir rüya aleminden farksız gerçekleşemeyecek geleceğimi
düşlüyorum. Ne kadar acı olduğunu tahmin edemezsiniz. Geleceği görebilmenin
ne kadar kötü olduğunu asla anlayamazsınız; ama dediğim gibi bana verilen
bir görev var, çünkü geleceği görebilen tek veronlu benim sanırım. Belki
bir gün benim gibi farklı biri daha olur ve hislerimi onunla paylaşabilirim.
Herkes eğlenirken,
yalnız olmanın nasıl olduğunu anlatamam sizlere, göz yaşlarıma hakim
olmamın ne kadar olanaksız olduğunu ve birine sarılmak istediğimde yalnız
olduğumu hissetmemin ne kadar kötü olduğunu bilemezsiniz. İşte bu yüzden
yaşam kötü benim için, paylaşacak hiç kimsem yok. Birlikte gülebileceğim
ve fazlasıyla önem verebileceğim birisi yok. Yaşam uzun geliyor kimi
zaman, yaşamı çok sevsem de etrafımdakilerin ölümünü görmek acı, tahmin
edebileceğinizden çok daha acı.
Bana verilen görev,
siz geride kalmış birkaç insana, dünyanın yok oluşundan sonra olanları
anlatmak. Böylece aynı yanlışları tekrar yapmazsınız belki. Sizin varlığınızdan
bile haberdar değil hiç kimse; ama ben insanların yok olmasını hiç istemedim,
bu kadar acımasız olamadım. Evet, belki görevimi istendiği gibi yapamadım;
ama gelecek bana ne kadar doğru bir karar verdiğimi gösterdi.
Komutan Morris, bu savaşa son vermem için ben ve birkaç kişiyi dünyaya
göndermişti. Görevimiz tiponlara yardım etmekti ve insanların sonunu
getirmeye yardımcı olmak. Görevimi son ana kadar yaptım ve komutan Morris,
geriye kalan yaklaşık 100000 insanı da öldürüp oradan uzaklaşmamı emretti.
O sırada çocukların çığlıklarını duyuyordum, koşuşan askerleri. Aniden
çocuk gözüme çarptı. Onun bakışını asla unutamam; öyle bir bakıştı ki:
"Yaşamımı mahvettiniz, ama yine de devam edeceğim" der gibiydi.
Herkese bir ders verircesine bakıyordu zavallı çocuk ve orada son nefesini
verdi. Bir tipon tarafından acımasızca öldürüldü.
Her yer yanıp tutuşuyordu
ve insanlar, tiponların zekaları karşısında yenik düşmüştü. Kim bilir
kaç beyinde fırtınalar kopuyor ve kaç beyin saldırıya uğruyordu ? Bu
bir vahşetten başka bir şey değildi. O çocuğun ölümünü gördükten sonra
buna daha fazla devam edemeyeceğimi anladım. Belki o çığlıkları ve yaşanan
acıları asla unutamayacaktım ve kendimi çok farklı hissedecektim; ama
buna değerdi, insanların yok olmasına seyirci kalamazdım ve yardım edebildiğim
kadar insana yardım ettim. İşte bunlar sizlersiniz, siz şanslı insanlar.
Biliyorum hepinizin sorunları oldu, yakınlarınızı kaybettiniz ve en
kötüsü saldırıya uğradınız; ama şimdi cesur olmalısınız ve soyunuzun
devam etmesini istiyorsanız, tiponlardan çok uzak bir galakside yaşamalısınız.
Bir daha insan adı asla anılmayacak, çünkü çoğu kişi için yüz karasısınız;
ama benim için asla değil, çünkü sizler de eşitsiniz, en azından öyle
olmalıydınız.
Alabildiğim kadar
insanı gemime aldıktan sonra, Komutan Morris'e görevimi başarıyla tamamladığımı
bildirdim. Geride kalan insanları ise terk etmek zorunda kaldım. Bu
benim için çok zordu, içlerinden bazılarını seçmek olanaksız gibiydi;
ama çok zamanım yoktu ve maalesef en sağlıklı olanlarını yanıma almak
zorunda kaldım. Komutan hemen gezegenimize geri dönmemi emretmişti;
çünkü tiponların saldırı birlikleri hala savaş alanındaydı; ama ben
denileni yapamazdım. Morris'e karşı gelmek benim için oldukça zordu
aslında; çünkü çok yakın bir arkadaşımdı ve bana bir çok kez yardım
etmişti. İsyankar ve ne yaptığımı bilmediğim zamanlarımda her zaman
benim yanımda yer almıştı, bu kararı vermek benim için çok zordu; ama
dediğim gibi zamanım sınırlıydı ve bana verilen emri yerine getirmedim.
Böylece başka bir
galaksiye doğru yolculuğum başlamıştı, yanıma aldığım onca insanla birlikte.
Gemide hem ölenler, hem de doğanlar oldu elbette, benim için güç bir
deneyimdi. Uzun yıllar ve sonsuz çabalarımın sonucunda ulaşmak istediğim
galaksiye gittim ve insanları bu galaksideki en kolay yaşanılır ortam
yaratabileceğim gezegene yerleştirdim. Bu insanlar için kolay olmayacaktı.
Burası sanki yeni bir dünyaydı ve bu bir tür başlangıçtı. Tüm teknolojilerini
geride bırakmışlardı ve çaresizlerdi. Artık ne bencillerdi, ne de kıskanç.
Bu çaresiz insanları orada bırakmak istemezdim, ama ben diğer veronların
yanına dönmek zorundaydım. Geri dönmek için yeteri kadar yakıtım kalmamıştı.
Bu nedenle gemimi insanların yanına bıraktım ve bir yolcu gemisiyle
gezegenime geri döndüm.
Geri döndüğümde
her şeyin eskisi gibi olacağını sanıyordum; oysa bilmiyordum ki benim
yokluğumda çok şey değişmişti. Komutan Morris'i asla bulamadım ve veronları
tanıyamaz olmuştum. Sevmedikleri insanlar gibi davranmaya başlamışlardı
ve tiponlar da yaşanılanları unutamıyorlardı. Bir çoğu için tarih değişmişti
ve süre gelen alışkanlıklar yerini yenilerine bırakmıştı. Kimisi için
bir sondu bu, özellikle de tiponlar ve insanlar için; ama bir başlangıçtı
aynı zamanda. Her canlının ders alması gereken bir olay ve bir anda
değişen tarih, şekillenen olaylar ..
Ben bu olaydan sonra
her gece sandığımın başına geçip düşünmeye başladım, yaptıklarım ne
kadar doğru ve ne kadar yanlıştı. Her şeyi değiştirmeye hakkım var mıydı
ya da bunu benim elime bırakacak kadar bana güvenmeli miydiler ? Bunları
her gece ve her gün boyunca düşüneceğim ve o çocuğun bakışlarını hatırlayıp,
her zaman hissedeceğim. Günleri aydınlatmalı mıyım, ya da niye bu benim
elimde diye kendime soracağım; ama sanırım artık anladığım bir şey var.
Savaş kiminle, ne zaman ve nasıl olursa olsun gereksizdir ve buna herhangi
bir şekilde katılmak da en az savaşlar kadar anlamsızdır. Savaşı hiçbir
taraf kazanamaz; çünkü kazanılacak bir şey de yoktur ortada. Yaşadıklarımdan
sonra bana oldukça uzun gelen, yaşayacağım bir yaşam var. Bunun için
bir anlam aramak gerekli mi bilmesem de yaşamı yaşayamamak anlamsız
bence. Doğum, yaşam ve ölüm, üç süreç ve kutlamayı gerektiren ne ölüm,
ne de doğum, sadece yaşam.
Bu mektup siz insanlara
ne zaman ulaşır bilmiyorum; ama bunları size iletmeyi görevim olarak
kabul ediyorum. Ben; V. Vera, sizleri kurtardığıma asla pişman olmayacağım;
çünkü ben kendimi yargıladım. Siz de kendinizi yargılayın ve kendi doğrularınızı
bulup, yaşayın...